30 Aralık 2009 Çarşamba

30 Aralık 2009

Bugün çok kitabi olmayan sıradan düşüncelerimden rastgele bahsetmek istiyorum. Bugün kitaplardan alıntı yapmadan yazmak istiyorum.

Yarın 2009'un so günü. Dışarıda gözle görülür bir kalabalık var. İnsanlar alışveriş yapıyorlar herhalde. Birçok insan yılbaşı çekilişi için piyango bileti alıyordu.

 Sabah 9:15 deniz otobüsüyle Yalova'ya gittim. Saat 10:50'de ingilizce işletme bölümünde dersim vardı. Reşat Nuri Güntekin'in Anadlu notları kitabını işlemeye devam ettik. Birinci dönemin son dersiydi.

Daha sonra Enerji Mühendisiliği bölümüne dersim vardı. Bu yıl hazırlığı iki kişi geçebildiği için sadece iki öğrenci var. Bu yıl işletmeden sonra ilk kez 4 yıllık lisans öğrencileri okula alındı.300 kadar öğrenciden de 2 kişi hazırlığı geçti.

Bu iki öğrenci Batuhan ve Hümeyra.. Dersten kaçtılar. Zaten Batuhan'ın işi varmış, gitmek zorundaymış. O gidince Hümeyra'da kaçarken bana yakalandı.

Dolayısıyla eve biraz daha erken geldim. Şİmdi karnım acıktı. Tezime çalışmam lazım.

Yarın öbür gün fırtına varmış.

Yalova'nın yolları fırtınadan.

29 Aralık 2009 Salı

29 Aralık 2009 Maraş dönüşü

Yazmaya oturmadan önce o kadar güzel kitabî cümleler zihnimden geçiyor ki o an yazabilsem herhalde çok güzel ürünler ortaya çıkacak.

Dün bugün hanımla Maraş'taydık. Pazartesi sabah gittik salı günü öğleye doğru İstanbul'a geri döndük. Yaşar arkadaşımın misafirperverliğinde kısa bir Maraş ve Osmaniye ziyaretlerimiz oldu.

Yaşar arkadaşım Virginia Woolf'ün kitabında okuduğum gibi sabahları erken saatlerde hesapsız bir şekilde yazdığını söyledi. Yani noktasına virgülüne öznesine yüklemine bakmadan yazmak.

Ben de aynı fikirde olduğumu hatta şimdi rahmetli babamın bir günlüğü olsaydı da çok basitte olsa yazdığı bir günlüğü olsaydı da okusaydım dedim.

Yaşar arkadaşıma bir edebiyat dergisinde gördüğüm şiir günlüğünden bahsettim. O dergide o günlüğün yazarı her gün şiir içim ne yaptıysa onu yazıyordu. Okuduğu, duyduğu şiirlerin en azından başlığından bahsediyordu. O şiirin onda bıraktığı hislerden tutun da aklında kalanları yazıyıyordu. Ben de bundan sonra buraya bilgisayarıma yazamasam da defterime yazmaya karar verdim. Bazen deftere ulaşmak daha kolay oluyor bazen de bilgisayarın başında oluyorum o zaman buraya yazıyorum.

  Ben de okumuş olduğum roman, şiir veya başka metinlerden alıntılar yaparak veya buna benzer çalışmalar yaparak bir şeyler yazmaya çalışacağım.

Şimdi kütüphanemden Ahmet Haşim'in MEB'den çıkmış "Üç Eser" kitabını bulup bilgisayrın başına geldim. Bu kitaptan bir kısım okuyup yazacağım.

İçindekiler kısmına bakıyorum. Bu üç eser şunlar: "Bize Göre; Gurabâhâne-i Laklakan; Frankfurt Seyahatnamesi".

Bize Göre'nin içindekiler kısmıda ilginç başlıklar var: Kelimelerin Hayatı, Dilenci, Deniz Kenarında, Leylek, Müthiş Böcek, Baş Parmak ... vb.

Bunlardan Deniz Kenarı'nda başlıklı yazıya bir bakmak istiyorum. Sayfa 31'deymiş.

Yazıyı hızla okudum. İlk dikkatimi çeken yazının çok kısa olması. Üşenmeden saydım. 174 kelimecik.

Yazıdan ikinci dikkatimi çeken husus, denizin yaz mevsiminde insanlar karşısında aciz kalması. Denizin ancak fırtına, dalga olduğu zaman gerçek bir deniz olduğu.

Yazının en son cümlesini alını yaparak bu günkü yazımı bitirmek istiyorum.

"Denizi sevenler, rüzgar ve fırtına mevsiminin gelişine kadar sahillere hiç uğramamalıdırlar."

19 Aralık 2009 Cumartesi

Ali Bulaç'tan alıntı.

   Geçen gün bahsettiğim gibi Virgina Woolf'un Yazarlık Dersleri kitabını okuyorum. Buradan aklımda kalan Wooolf'un her gün yazmaya belirli bir vakit ayırdığı. Ben de her gün yazamasam da yazabildiğim kadar çok yazmaya çalışıyorum. Bu yazdıklarımın hepsi burada olmuyor tabii ki.

  Bugün Ali Bulaç'ın yazısındaki bir kısım özellikle bu aralar kafa yorduğum "Günümüzde İnsanında İş Anlayışı" konusunda hatırıma bir şeyler getirdi. İlgimi çeken kısım şöyle: " İnsan kendi dünyevi formasyonunun kusurlu, eksik, sonlu, izafi ve acziyet içinde olduğu bilgisine sahip olursa, bu bilgi onu hikmet ve irfana yöneltir. Böylelikle içinde bulunduğu kusurlu durumdan çıkmak için kemale, yani iyiliğe ve güzelliğe yönelme lüzumunu hisseder. Bu, beşeri hareketin ahlaki yönelimi, yani değişim sürecinin varoluşsal hedefinin ne olduğuyla ilgili temel bir konudur."

15 Aralık 2009 Salı

Yeni Aldığım Kitaplar


8 Aralık günü kitapyurdu.com'dan 4 kitap satın aldım. Kitaplar Perşembe günü gelmişti. Ancak ben Yaloa'da olduğum ve Cuma günü akşam döneceğim için kitapları Raşit Abi teslim almış. Cuma akşamı saat 23 sularında eve vardım. Yukarıya çıkmadan Raşit Abi'den kitapları istedim. Kitap aldığım zaman gelir gelmez paketi açmak ve onlara dokunmak istiyorum.

Bu kitaplar şunlar:

1. Virginia Woolf'tan Yazarlık Dersleri, Timaş Yayınları, 144 sayfa

2. Çanakkale'de Türklerle Beraber, Hans Kannengiesser, Timaş Yayınları, Bir Alman Subayın Gözünden Çanakkale, 287 sayfa + fotoğraflar

3. Makaleler, Musa Duman, Kesit Yayınları, Eski Türkiye Türkçesinden Osmanlı Türkçesine239 sayfa

4. Dede Korkut Destanları ve Cümleen Büyük Birlikler, Kerime Üstünova, 380 sayfa

---------------------------------

Bu dört kitaptan beni en çok heyecanlandıran ve okumak istediğim Yazrlık Dersleri kitabı bu kitap ile ilgili yazmak istiyorum.


İçindekiler Kısmından

Önsöz
Yazma Alışkanlığı Kazanmak
Çalışmak
Üretmek
Yürümek
Okumak
Yayınlatma
Şüphe Duymak
Önerilen Okumalar
Notlar
Kurmaca Notları
Hatırat Notları
Şiir Notları
İndeks
Alıntılar


ÖNSÖZ

Önsözde Danel Jones'in cümleleri var. Virginia Woolf'un geride birçok eser bıraktığından bahsediyor. Bu eserlerin birçoğunun yazma sanatı üzerine olduğunu belirtiyor.  Danel Jones, Woolf'un kişiliği ve eserlerinden yol çıkarak onu zihninde bir sınıfta yazarlık dersi verdiğini hayal ettiğini ve bu düşüncelerden bu kitap fikrinin husule geldiğini anlatıyor. 

YAZMA ALIŞKANLIĞI KAZANMAK

Bir sanat eseri ortaya çıkarabilmenin gereki şartları nelerdir?

Bir roman yazarının en temel tutkusu, olabildiğince bilinci dışına çıkmasıdır.

"Bir göl kenarında elinde oltası ile oturan, rüyalara dalmış bir balıkçı" imgesi üzerinden düşünmelerini istiyordu. Yazar olarak zihnimizi temizlemek ve "hayal gücümüzün, bilinçaltı dünyamızın sarp kayalıkları arasındaki boşluk ve çatlakları doldurmasına izin vermek zorundayız." dedikten sonra yerine geçerken sınıfa şöyle bir baktı.  

* Gününü öyle dikkatle planlardı ki sabahları asla rahatsız edilmezdi. Bu çalışma zamanı konusunda kıskançlık derecesinde hassastı. O saatlerde ne randevusu olurdu, ne ziyaretçi kabul ederdi, ne de basılacak kitapları gözden geçirirdi. Sadece yazardı. Öğrencilerine de eğer yazmak için böyle bi zaman ayırır ve bunda kararlılık gösterirlerse kendilerini bile şaşırtacak çapta eserler vereceklerini anlatmak istiyordu. Neler yapabildiğinizi görmek gerçekten olağanüstü diyordu. Düzenli şekilde üretmesini de bu çalışma saatlerine sadık kalışına borçluydu.  


ÇALIŞMAK

Onlara genç bir kadınken sabah ondan öğlen bire kadar yazdığını anlattı.